ÇEVKO Vakfı ve T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü iş birliğinde hayata geçirilen "Sıfır Atık İçin El Ele Projesi", pilot il olarak belirlenen Düzce'de uygulanmaya başlandı.
Öğretmenlere yönelik hazırlanan Sıfır Atık Eğitici Eğitimi Programı, Düzce Kasım Aktaş Ortaokulunda düzenlendi. Programa Düzce Valisi Sayın Selçuk Aslan, Millî Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü Projeler ve Sosyal Ortaklar Daire Başkanı Gökçen Boz, İl Millî Eğitim Müdürü Emrullah Aydın, ÇEVKO Vakfı Kamu, Dış İlişkiler ve Projeler Kıdemli Müdürü Alphan Eröztürk, ÇEVKO Vakfı Kurumsal İletişim, Eğitim ve Yeşil Nokta Kıdemli Müdürü Hülya Ataman, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz katılım sağladı.
Program kapsamında, ÇEVKO Vakfı Projeler Kıdemli Uzmanı Fatih ARSLAN "Türkiye’de Sıfır Atık Bakış Açısı ile Geri Kazanım Uygulamaları" başlıklı sunumunu katılımcılarla paylaştı. Programın devamında, Düzce genelinde görev yapan öğretmenlere sıfır atık eğitimi verildi.
"Sıfır Atık İçin El Ele Projesi" kapsamında çevre eğitimini oyunlarla desteklemek ve öğrenimlerinin kalıcı olmasını sağlamak amacıyla hazırladığımız kutu oyunlarımızı öğretmenlerimizle paylaştık. Bunun yanı sıra, proje kapsamında çevre bilincini desteklemek amacıyla okullara atık toplama kutuları yerleştirilecek ve öğrencilere sıfır atık temalı eğitim kitleri ulaştırılmaya devam edecek. Projenin ilerleyen aşamasında ise öğrencilerin öğrendiklerini deneyimleyebileceği "Örnek Atık Dönüşüm Atölyesi" kurulması planlanıyor.
Eğitim kitlerinin öğretmenlere ve öğrencilere ulaştırılması konusunda projeye çanta desteği sağlayan değerli üyemiz Netpak Ambalaj Sanayi Tic. A.Ş.'ye teşekkürlerimizi sunarız. Çantalar "Sıfır Atık İçin El Ele" projesi için özel olarak geri dönüştürülmüş malzemeden üretildi. Çantalar öğrencilere ulaştıklarında da görevi bitmiyor. Boyanabilir özellikte olan çantalar öğrenciler için eğlenceye dönüşüyor.
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile birlikte sıfır atık bilincinin eğitim yoluyla yaygınlaştırılması ve sürdürülebilir çevre anlayışının benimsenmesi için ÇEVKO olarak çalışmalarımıza kararlılıkla devam ediyoruz.
ÇEVKO Vakfı, Bursa Büyükşehir Belediyesi ile önemli bir protokol imzaladı. Protokol kapsamında Bursa’da toplanacak plastik atıklar, damla sulama borularına dönüştürülerek Bursa’lı çiftçilerin hizmetine sunulacak.
Bursa Büyükşehir Belediyesi sorumluluk alanında bulunan belediye binaları, otogar, hal, park gibi alanlardan kaynaklanan plastik atıklar, diğer atıklardan ayrı biriktirilerek, geri dönüşüm tesislerine götürülecek.
Buradan temin edilen plastik hammaddelerden ise TARIM PEYZAJ A.Ş. tarafından damla sulama boruları imal edilecek. Bu sayede birçok bileşeni ile döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirlik açısından örnek olacak bu uygulamanın kapsam ve veriminin her geçen yıl artırılması hedefleniyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTE DÖNÜŞÜM ZAMANI: TÜRKİYE'NİN YİTİRECEĞİ ATIĞI YOK
Dünya Çevre Günü’nde açıklamalarda bulunan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, iklim kriziyle mücadelenin sadece çevresel değil, ekonomik ve toplumsal boyutları olan bir dönüşüm gerektirdiğini vurguladı. Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) modelinin yeniden işlerlik kazanması, iklim yasasının katılımcı ve bağlayıcı temelde yaşama geçirilmesi, bilim temelli uygulamaların güçlendirilmesi ve gençlerin karar alma süreçlerine dahil edilmesi gerektiğini ifade etti. Sürdürülebilirlik konusunda Avrupa Birliği ile uyumun ihracat, yatırım ve rekabet gücü açısından stratejik önemde olduğunu belirten İmer, “Türkiye'nin yitirecek zamanı da, atığı da yok” mesajını verdi.
Gönüllü sanayi inisiyatifi ve geniş kitlelere dokunan sivil toplum kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı’nın Genel Sekreteri Mete İmer, Dünya Çevre Günü’nde, Türkiye’nin geri dönüşüm performansı, atık yönetim sistemi, Avrupa Birliği ile uyum süreci konularında değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’de çevreye ve topluma karşı sorumluluklarını sahiplenen ve Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) ilkelerini benimseyen paydaşlar tarafından kurulan ÇEVKO Vakfı’nın çalışmalarını 33 yıldır sürekli artan bir performans ivmesi ile sürdürdüğünü ifade eden Mete İmer, “Son sekiz yıldır Vakfımızın öncelikli odak ve çalışma konularını ‘döngüsel ekonomiye geçiş’ ve ‘iklim krizi ile savaşım’ oluşturuyor; bu konular dünyamızın bu günü ve geleceği açısından çok büyük öneme sahip. Günümüzde dünya gündeminde ticaret savaşlarından göç hareketlerine, bölgesel çatışmalardan ekonomik belirsizliklere kadar birçok tehdit yer alıyor. Ancak iklim krizi, hem bu tehditlerin çoğuyla doğrudan ilişkili olması, hem de etkilerinin sürekliliği açısından insanlığın karşısındaki en büyük ve en acil tehditlerden birisidir. Döngüsel ekonomi ise yalnızca çevresel değil, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla, iklim krizine karşı bütüncül ve kapsayıcı nitelikte bir sistemsel yanıttır. Türkiye’nin ne bu dönüşümü erteleyecek zamanı, ne de yitirecek atığı kalmıştır” dedi.
Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ürünlerin en az atık oluşturacak şekilde tasarlanması, tekrar kullanılması ve geri dönüştürülmesi bugün tüm ülkelerin çevre ve ekonomi politikalarında öncelik kazanmış durumda. Türkiye gibi büyük nüfuslu ülkelerde geri dönüştürülebilir atıklar, aynı zamanda sanayinin hammadde gereksinimini karşılayan stratejik bir kaynaktır. Bu kaynağın ithal bağımlılığı olmadan yerel kaynaklarla karşılanması çok önemlidir. Bu sürecin ilk halkası ise tüketicinin atığını kaynağında ayrı biriktirmesi, bunu tamamlayan en kritik adım da belediyelerin bu atıkları düzenli ve sürekli biçimde ayrı toplamasıdır. Çağdaş toplumların yerel öncelikleri arasında yer alan sürdürülebilir atık yönetimi konusunun, politka yapıcılarımızın, kamu otoritelerinin ve yerel yönetimlerin gündeminde daha öncelikli bir yerde olmasına önem veriyoruz.”
İklim Kriziyle Mücadelenin Dayanağı: Katılım, Yasa ve Sistem
İklim kriziyle savaşımın, döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir kalkınmanın, yalnızca teknik düzenlemelere değil, aynı zamanda toplumsal katılıma da gereksinimi olduğunu belirten Mete İmer, gençlerin ve sivil toplumun sürece etkin biçimde katılmasının önemine dikkat çekti: “İklim yasası, GÜS modeli, bilimsel veri temelli değerlendirme ve gençliğin karar süreçlerine katılımı bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bugün yalnızca çevreyi değil, üretimden ticarete, toplumsal eşitlikten kamu politikalarına kadar pek çok alanda yapısal bir dönüşüm gereksinimi ile karşı karşıyayız” dedi.
İklim Yasası Süreci: Henüz Tamamlanmadı
İklim yasasıyla ilgili gelişmelere de değinen İmer, Şubat 2025’te TBMM’ye sunulan tasarının, nisan ayında gelen eleştiriler sonrası geri çekildiğini anımsatarak, şunları söyledi: “İklim kriziyle mücadelede temel adımlardan biri olan iklim yasası, halen yeniden değerlendirilme aşamasında. Bu sürecin, yalnızca teknik değil, katılımcı ve bağlayıcı yönleriyle de güçlendirilmesi gerekiyor. Yasa, sadece bir düzenleme değil, tüm toplumsal yapının sürdürülebilirlik ilkelerine göre dönüşümünü destekleyen bir çerçeve olmalıdır.”
Atıklarımızı Hâlâ Etkin Şekilde Değerlendiremiyoruz
Mete İmer, Türkiye’nin ciddi bir geri dönüşüm kapasitesine sahip olmasına karşın bu kapasitenin önemli bir bölümünün ithal atıklarla çalıştığını belirtti. Hane halkından kaynaklanan tüketim sonrası ambalaj atıklarının çok büyük kısmının düzenli depolama sahalarında bertaraf edildiğini vurgulayarak, “Bu atıklar hem çevresel, hem ekonomik açıdan değerli birer kaynaktır. Geri dönüştürülebilir atıkları hâlâ toprağa gömmemiz, hem kaynak israfına hem de ithalata bağımlılığa yol açıyor,” dedi.
GÜS Modeli Yeniden Yaşama Geçirilmelidir
2020 yılına dek Türkiye'de uygulanan Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (GÜS) modelinin, atıkların kaynağında ayrı toplanarak değerlendirilmesi için verimli bir finansal araç olduğunu vurgulayan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, şunları söyledi: “GÜS, üreticinin yalnızca üretim aşamasında değil, ürünün tüm yaşam döngüsünde sorumluluk üstlenmesini sağlayan bir sistemdir. Bu modelin yeniden uygulanması, hem yerel yönetimlerin toplama süreçlerini destekleyecek, hem de Türkiye'nin çevreyle ilgili yasal düzenlemelere ve ticari ortaklarının standartlarına uyumunu kolaylaştıracaktır. ÇEVKO Vakfı olarak bu konuda pilot projeler yürütüyor ve izlenebilir, doğrulanabilir, saydam yapılar kurulması için katkı sunuyoruz.”
Ambalaj ve Atık Düzenlemeleri AB ile Ticarette Sürdürülebilirlik Artık Zorunluluk
Avrupa Birliği’nde kabul edilen yeni Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü ve diğer düzenlemelerin Türkiye açısından yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ticari bir konu olduğunu belirten Mete İmer, “Ambalajlarda geri dönüştürülmüş içerik zorunluluğu ve atık ithalatına getirilen sınırlamalar, üretim süreçlerinde yerli ve sürdürülebilir hammadde gereksinimini artırıyor. Kendi atıklarımızı etkin şekilde toplayıp değerlendirmezsek, ihracatımız ve rekabetçiliğimiz zarar görebilir. Bu nedenle döngüsel ekonomi politikalarının hızla ve bütüncül biçimde yaşama geçirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Bilim Temelli Sürdürülebilirlik için GETAM
Sürdürülebilirlik ile ilgili iddiaların doğrulanabilir olması gerektiğini de vurgulayan Mete İmer, ÇEVKO Vakfı ve Yıldız Teknik Üniversitesi iş birliğiyle kurulan Geri Kazanım Test ve Araştırma Merkezi (GETAM) hakkında şu bilgileri paylaştı: “GETAM, ürünlerin geri dönüştürülebilirliği, biyobozunurluğu ve geri dönüştürülmüş malzeme içeriği ile ilgili bilimsel analiz ve testler gerçekleştiriyor. Bu altyapı, şirketlerin sürdürülebilirlik beyanlarını güvenilir hale getirirken, küresel ticaretin talep ettiği saydamlık ve uyum için de önemli bir araç işlevi görüyor.”
Gençlerin Sesinin Duyulmasını Önemsiyoruz.
Paris İklim Anlaşması’nın uygulanmasını izlemek üzere her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansları’na, devlet temsilcileri ve belediyelerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve gençlerin de katıldığını anımsatan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, bu katılımın simgesel değil, yapısal bir rol üstlenmesi gerektiğini vurgulayarak, “İklim krizinden uzun vadede en çok etkilenecek kesim gençler. Bu nedenle gençlerin düşünce biçimlerini, uyarılarını ve çözüm önerilerini dikkate almak yalnızca adil değil, aynı zamanda gerekli. Seslerinin sadece duyulması değil, karar alma mekanizmalarına yansıması gerekiyor. ÇEVKO Vakfı olarak, beş yıldır Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlediğimiz çevrim içi söyleşilerde, iklim değişikliği, döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirlikle ilgili gelişmeleri farklı sektör temsilcileriyle birlikte ele alıyoruz. Bu söyleşilere, üniversitelerin İklim Elçisi gençler de katılıyor. Yalnızca kendi üniversitelerindeki öğrencileri değil, Türk Gençliği’ni temsilen söz alıyorlar” dedi.
Üçlü Kriz Karşısında Mevzuat, Uyum ve Katılım Öne Çıkıyor
ÇEVKO Vakfı’nın söyleşisinde iklim değişikliği, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla birlikte “üçlü kriz” olarak ele alındı. Katılımcılar, sürdürülebilirlik politikalarının yapısal düzenlemelerle desteklenmesi ve gençliğin karar süreçlerine daha etkin katılımı gerektiği konusunda görüş birliği belirtti.
Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı’nın, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlediği çevrim içi söyleşiler, 5inci yılında da devam ediyor. 2025 yılında “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikte Son Gelişmeler” başlığıyla düzenlenen söyleşilerin üçüncüsü, 26 Mayıs 2025 günü gerçekleşti.
Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın üstlendiği söyleşinin konuşmacıları, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Consus Enerji Çevre ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi İbrahim Hakkı Onur Karakaya ve Yeditepe Üniversitesi İklim Elçisi Nazya Ürek oldular.
Türkiye'nin iklim politikalarının yeniden şekillenmesi gerekliliğine dikkat çeken ÇEVKO Vakfı söyleşisinde, 2024’ün şimdiye dek kaydedilen en sıcak yıl olması; kuraklık, tarımsal kriz ve ormansızlaşma gibi gelişmelerle birlikte “ekolojik eşik aşıldı” değerlendirmesini gündeme taşındı. Bu durum, iklim değişikliği, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybından oluşan “üçlü kriz” yapısı içinde ele alındı. Katılımcılar, sürdürülebilirlik politikalarının yapısal düzenlemelerle desteklenmesi, toplumsal eşitsizlikleri gözeten bir yaklaşımla yürütülmesi ve gençliğin karar süreçlerine daha etkin katılımı gerektiği konusunda görüş birliğine vardı. Gönüllülük bazında sınırlı çözümlerin yetersiz kaldığı, yasal düzenlemelerle politika üretiminin acil ihtiyaç haline geldiği ve bu politikaların çevresel etkilerin yanı sıra sosyal kırılganlıkları da gözeterek tasarlanması gerektiği vurgulandı.
2053 Hedefi Yolunda Mevzuat Boşluğu Giderilmeli
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, açılış konuşmasında iklim krizinin etkilerinin artık günlük yaşamın parçası haline geldiğini, bu alanda sorumlu ve bilinçli sanayinin, sivil toplumun ve bireylerin çaba harcadığını ancak kalıcı sonuçlar için yapısal adımlar gerektiğini vurguladı. Gönüllülük temelinde yürütülen çalışmaların önemli olduğunu, ancak kamusal düzenlemeler ve yönetişim mekanizmalarıyla desteklenmediği sürece sınırlı kalabileceğini belirtti.
Mete İmer, sözlerine şöyle devam etti: “Vakfımız, iklim krizine karşı ülkemizde yapılması gerekenleri 2022 yılında kamu otoritesine hitaben kaleme aldığı 10 maddelik öneri paketini kamuoyu ile de paylaşmıştı. Bu öneriler hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu pakette; yasal düzenleme ile karbon salımına sınırlama getirilmesi, kömürden çıkış planı, finansman ve ulusal farkındalık kampanyası gibi kritik başlıklar yer alıyor. Bu önerilerin yaşama geçirilmesi için düzenleyici çerçevenin tamamlanması büyük önem taşıyor. 2053 karbon nötr hedefi yolunda mevzuat boşluğu giderilmeli; iklim yasası bu çerçevenin temel parçalarından birisi olarak değerlendirilmelidir. Meclise sunulan tasarının geri çekilmiş olması, bu alanda atılması beklenen adımların ertelenmesine neden oldu. Oysa hedeflerimizin somutlaşması ve izlenebilir hale gelmesi için yasal altyapının tamamlanması gerekiyor.”
İklim Krizi, Çölleşme ve Biyoçeşitlilik Kaybı ile Üçlü Kriz Yapısında
İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, 2024’ün şimdiye dek ölçülen en sıcak yıl olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin dünya ortalamasından daha fazla ısındığını vurguladı. 1971-2000 dönemi ortalamasına göre, 2,5–3 derece arasında sıcaklık artışı yaşandığını ve buna eşlik eden kuraklık ile kötü su yönetiminin tarımsal krizi derinleştirdiğini belirtti.
İklim krizinin artık yalnız başına ele alınamayacağını, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybı ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir “üçlü kriz”e dönüştüğünü ifade eden Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı. Kuraklıkla birleşince bu yangınlar hızla büyüyor ve söndürülmesi zorlaşıyor. Her yıl yaklaşık 25 bin hektar orman alanı yanarken, enerji ve maden yatırımları için 30 bin hektardan fazla alan da ormansızlaşıyor. Bu çift yönlü kaybı durdurmadan iklimle mücadele edemeyiz” dedi.
İklim değişikliğine uyum ve azaltım politikalarının, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik boyutlarını da kapsaması gerektiğini belirten Tolunay, ulusal ve yerel düzeyde strateji belgelerinin varlığına rağmen uygulamaların yetersiz kaldığını; emisyon hedeflerinin ise artıştan azaltım gibi görünmesine rağmen gerçek bir azalma sağlamadığını dile getirdi: “2053 net sıfır hedefi, yalnızca emisyonların azaltılmasıyla değil, karbon yutaklarının korunması ve artırılmasıyla da mümkün olabilir. Oysa bugün emisyonlar artarken, ormanların karbon tutma kapasitesi azalıyor. Bu makas her yıl daha da açılıyor.”
Yenilenebilir enerji yatırımlarının dahi çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybına neden olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Doğanay Tolunay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Enerji dönüşümü elbette önemli ama nerede ve nasıl sorusu da en az ne kadar sorusu kadar kritik. Yarı kurak bölgelerde yapılan tesisler ekosistemleri tahrip edebiliyor. Doğayla uyumlu planlama yapılmadığında iyi niyetli çözümler başka krizleri büyütebilir.”
Prof. Dr. Doğanay Tolunay ayrıca, sürdürülebilirlik raporlamalarının büyük ölçüde ekonomik göstergelere odaklandığını; ekolojik ve sosyal boyutların ikinci planda kaldığını belirterek, sürdürülebilirliğin sadece bir raporlama değil, sistemsel bir dönüşüm meselesi olduğunu vurguladı. Biyolojik çeşitlilik kaybının artık küresel iklim diplomasisinde ayrı bir başlık haline geldiğini, bu kapsamda 2022 yılında kabul edilen Kunming-Montreal Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi’nin Paris Anlaşması kadar belirleyici olacağını ifade etti.
Sürdürülebilirlik, Raporlamadan Fazlası Olmalı
Consus Enerji Çevre ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi İbrahim Hakkı Onur Karakaya, sürdürülebilirliğin yalnızca raporlama ya da karbon ayak izinin ölçümüyle sınırlı kalamayacağını, bu kavramın tüm kurumsal yapı ve iş süreçlerine entegre edilmesi gereken bir yaklaşım olduğunu vurguladı. Karakaya, “Sürdürülebilirlik; çevresel, sosyal, kurumsal yönetim ve ekonomik boyutlarıyla birlikte ele alınmalı. Bu, yalnızca belge almakla değil, kurumun tüm operasyon ve departmanlarında sorumluluğu paylaşmakla mümkün olur” şeklinde konuştu.
Özel sektörün iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkin olabilmesi için kamusal düzenlemelere de ihtiyaç duyulduğuna dikkat çeken Karakaya, “Emisyon ticaret sistemi gibi mekanizmalar uzun süredir çalışılıyor, teknik altyapı hazır, ancak iklim yasasının geri çekilmesi bu alandaki ilerlemeyi zamansal olarak sekteye uğrattı” dedi.
Enerji sektöründe yaşanan dönüşüme de değinen Karakaya, Türkiye’de 2024 yılı itibariyle kurulan her 100 enerji tesisinden 99’unun yenilenebilir kaynaklı olduğunu hatırlattı. Consus’un dağıtık enerji, biyokütle ve güneş enerjisine dayalı yatırımlarla 11 ilde faaliyet gösterdiğini, Bahamalar’da yürütülen hibrit enerji projesiyle yurtdışında da büyüdüğünü aktaran Karakaya “Yenilenebilir kaynaklardan elde ettiğimiz karbon kazanımlarını gönüllü karbon piyasasında değerlendirerek hem çevresel etki azaltıyor hem de yeni finansal modeller oluşturuyoruz” dedi.
Gençlik, İklim Politikasının Sessiz Değil Etkin Ortağı Olmalı
Yeditepe Üniversitesi İklim Elçisi Nazya Ürek, iklim değişikliğinin etkilerini en derinden yaşayacak kuşağın gençler olduğunu belirterek, gençlerin yalnızca farkındalık çalışmalarında değil, politika yapım süreçlerinde de aktif rol alması gerektiğini vurguladı.
“İklim elçileri olarak bizler, üniversitelerimizde bilgi paylaşımı ve iklim liderliği üstleniyor; yerel ve uluslararası platformlarda gençlerin sesini duyurmak için çalışıyoruz” diyen Ürek, bu kapsamda COP29’a Türkiye delegasyonuyla katıldığını da paylaştı.
İklim diplomasisinin artık genç kuşakların doğrudan katkı sunduğu bir alan haline geldiğini ifade eden Ürek, sürdürülebilirliğin sadece raporlama ya da teknik belgelendirme süreci olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu süreçlerin sosyal boyutları da var. Kadınlar, çocuklar ve kırılgan gruplar iklim krizinden en çok etkilenecek gruplar. Etkileri yok edemeyiz ama azaltabiliriz; bunun için gençlerin karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi kritik” dedi.
Farkındalıktan Eyleme Geçiş Zamanı
Söyleşinin kapanış konuşması için tekrar söz alan ve ÇEVKO Vakfı olarak farkındalık yaratmaya ve bu söyleşileri sürdürmeye devam edeceklerini belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Bu etkinlikler sadece bilgi paylaşımı değil, aynı zamanda ortak bir iradenin oluşması için de bir zemin” dedi. Mete İmer, katılımcılara ve konuşmacılara teşekkür ederek, programın bilgi dolu ve yapıcı bir ortam sunduğunu ifade etti.
İklim yasasının en kısa sürede, işlevsel ve kapsayıcı bir biçimde hayata geçirilmesini dilediklerini vurgulayan Mete İmer, “Hepimiz çeşitli düzlemlerde çaba harcıyoruz. Ancak bu çabaların etkili sonuçlara dönüşebilmesi için politika yapıcıların konuyu önceliklendirmesi, kamu otoritesinin yönlendirici rolünü güçlendirmesi gerekiyor” dedi.
ÇEVKO Vakfı’nın Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle hazırladığı “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
Değerli Okurlar,
ÇEVKO DÖNÜŞÜM’ün bu sayısında da, ilginizi çekeceğini düşündüğümüz pek çok haber ve yazıyı, “İklim Krizi”, “Yeşil Dönüşüm”, “Yeşil Nokta”, “Sorumlu Sanayi ve Sürdürülebilirlik” ve “Atık Yönetimi” başlıkları altında topladık. Sizin için yine dolu dolu bir dergi hazırlamaya gayret ettik. Umarım beğenirsiniz.
“İklim Krizi”nin dünyada ve ülkemizde etkisi giderek artıyor. Ne yazık ki dünya tarihinin şimdiye kadar gelmiş geçmiş bu en büyük tehdidine karşı alınan önlemler yetersiz kalıyor, zaman hızla aleyhimize işliyor. ÇEVKO Vakfı olarak STK kimliğimizle 2022 yılı sonunda Türkiye’deki politika yapıcılarına ve kamu otoritelerine hitaben yayımladığımız 10 maddelik öneri paketimiz güncelliğini koruyor: 1- 2053 karbon nötr hedefine ulaşabilmek için, bu hedefle uyumlu olacak şekilde ulusal katkı beyanımızı mutlak azaltım hedefi olarak belirlemek yönünde çalışılması, 2- İklim yasasının ve gerekli yasal düzenlemelerin çıkartılması ve uygulamaya geçilmesi, 3- Sera gazı salımlarının sınırlanması için Emisyon Ticaret Sistemi veya benzeri yöntemler yolu ile karbon salımına sınır ve bedel konulması, 4- Enerji üretiminde kömürün kullanımına kademeli olarak azaltılmak suretiyle son verilmesine ilişkin plan yapılıp uygulanması, 5- Ormanların ve diğer karbon yutaklarının çoğaltılması için plan yapılıp uygulanması, 6- Binalarda, sanayide ve ulaşımda enerji verimliliğinin arttırılması, yenilebilir enerjiye geçişin daha iddialı hale getirilmesi, 7- Enerji sektörü ve sanayiden kaynaklanan salımların yanında ulaşımdan, binalardan, tarımdan ve atıklardan çıkan salımların da azaltılması, 8- İklim değişikliğine uyum konusunda bölgesel ölçekli plan ve çalışmaların yapılarak yürürlüğe konulması, 9- Bütün bunlar için çok ciddi finansal kaynak yaratılması; bu kaynağın kamu, özel sektör, ulusal ve uluslararası fonlardan sağlanması, 10- Toplumda iklim krizine karşı farkındalığın oluşturulması, alışkanlıkların değişimi için ulusal kampanya başlatılması. Bu önerilerimizi yinelemeyi ve gerçekleşmelerini izlemeyi sürdüreceğiz.
“Yeşil Dönüşüm” başlığı altında ele aldığımız AB “Temiz Sanayi Mutabakatı” yeni bir gelişme ve bizi yakından ilgilendiren “Yeşil Mutabakat” kadar önemli. 27 Mart'ta AB Çevre Konseyi, Temiz Sanayi Mutabakatı’nın temel çevresel yönlerini tartışmak üzere toplandı. Tartışmanın odak noktası, döngüsellik ve Döngüsel Ekonomi Yasası’ydı. Bu toplantıda bakanlar, tekrar kullanımı, tekrar üretimi ve geri dönüşümü artırmak için ele alınması gereken yasal boşluklar hakkında görüş alışverişinde bulundular. Bu bağlamda, üye devletler, Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu programlarının daha fazla uyumlulaştırılması gereksinimi üzerinde anlaştılar.
“Yeşil Nokta” çalışmalarımızla her geçen gün daha çok sayıda şirkete, tüketiciye ulaşıyoruz. Yasal yükümlülüklerinin ötesinde tasarım, atık yönetimi ve toplumsal sorumlulukla ilgili proje gerçekleştiren sanayi kuruluşlarını Yeşil Nokta Sanayi Ödülleri’mizle, üniversite öğrencilerimizi Yeşil Nokta Öğrenci Ödülleri’mizle teşvik etmeyi sürdürüyoruz. “Yeşil Nokta”nın ambalaj atıkları yönetiminde Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu’nu ifade eden belki de en eski ve en yaygın uluslararası işaret olduğunu hiç unutmadan..
Atıkların yönetiminde Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu modeli dünyanın hemen her yerinde önem kazanıyor; bu konuda ABD’nin çeşitli eyaletlerindeki, Danimarka’daki ve Bosna-Hersek’teki gelişmeleri “Sorumlu Sanayi ve Sürdürülebilirlik” başlığı altında sizlerle paylaşıyoruz. Elbette bizim açımızdan öncelikli olan, 2024’ün Aralık ayında İstanbul’da ÇEVKO Vakfı olarak düzenlediğimiz uluslararası Genişletilmiş Üretici Konferansı’nda ülkemizde bu modelin 15 yıl uygulanıp 5 yıldır kesintiye uğradıktan sonra yeniden uygulamaya konulması hakkındaki talep ve önerilerimiz. Konferans ile ilgili ayrıntıları dergimizin sayfalarında bulabilirsiniz.
Son olarak, “Atık Yönetimi” bölümümüzde pek çok konunun yanında AB’de yeniden yayımlanan Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Tüzüğü’ne yer verdik. Önceki “direktif” formundan “tüzük” haline getirilerek bağlayıcılığı artan ve tüm üye ülkelerde aynı şekilde uygulanması beklenen tüzük, döngüsel ekonomiyi desteklemek hedefiyle, ambalajlarda geri dönüştürülmüş malzeme kullanımını da içeren eko tasarım, tekrar kullanımın önceliklendirilmesi, yüksek geri dönüşüm hedefleri ve bunların gerçekleşmesi için Genişletilmiş Üretici Sistemleri’nin zorunlu olması gibi hükümler içeriyor.
Büyük emekle hazırlanan ÇEVKO DÖNÜŞÜM’ü bu kez de sizlere sunmaktan kıvanç duyuyor, emeği geçenlere gönülden teşekkür ediyorum.
Mete İmer
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri
ÇEVKO Dönüşüm Dergisinin 32. sayısını okumak için tıklayınız.
ÇEVKO Vakfı’mızın Olağan Genel Kurul Toplantısını, üyemiz Loreal firmasının ev sahipliğinde 15 Mayıs Perşembe günü gerçekleştirdik.
ÇEVKO Vakfı Türkiye’de sürdürülebilir bir geri dönüşüm sisteminin kurulup geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla 1 Kasım 1991’de kurulmuştur. Kendi alanının öncüsü olan ÇEVKO Vakfı, belediyeler ve ekonomik işletmelerle tüketim sonrası ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması ve geri dönüştürülmesi için yaptığı iş birliklerinin yanında bu konularda toplumsal farkındalık ve bilincin artırılmasına yönelik çalışmalara da ağırlık vermektedir. ÇEVKO Vakfı son yıllarda Türkiye’de döngüsel ekonomiye geçişe ve iklim değişikliği ile mücadeleye de odaklanmıştır. Döngüsel ekonominin sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir tüketim ve üst dönüşüm süreçlerini hayata geçirmek ve İklim değişikliğine uyum ve azaltım konusunda toplumda farkındalığın arttırılması için çaba harcamaktadır. 2003 yılında uluslararası “Yeşil Nokta” markasının Türkiye’deki kullanım hakkını elde eden ÇEVKO Vakfı, Avrupa’da kendi alanındaki genişletilmiş üretici sorumluluğu örgütlerinin de üyesidir.
15 Mayıs Perşembe günü gerçekleşen Genel Kurulumuzda Yönetim ve Denetim kurullarımız için yapılan açık oylama sonucunda;
ÇEVKO Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri
ÇEVKO Vakfı Denetim Kurulu Üyeleri
Oybirliği ile seçildiler.
ÇEVKO Vakfı’nın söyleşisinde, gençlik, sanayi ve akademi çok boyutlu bir sistem değişimi ihtiyacı olduğunu vurguladı. İklim yasası ve döngüsel ekonomi uygulamaları, ortak çözüm yolları arasında öne çıktı. Geleceğe değil, bugüne yönelik sorumluluk çağrısı yapıldı.
Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı’nın, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlediği çevrim içi söyleşiler, 5inci yılında da devam ediyor. 2025 yılında “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikte Son Gelişmeler” başlığıyla düzenlenen söyleşilerin ikincisi, 28 Nisan 2025 günü gerçekleşti.
Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın üstlendiği söyleşinin konuşmacıları, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Itır Erhart, Akçansa Sürdürülebilirlik Müdürü Erhan Çalışkan ve İklim Öncüleri Kurucusu Melisa Akkuş oldular.
Söyleşinin ana ekseni, döngüsel ekonomide sürdürülebilir atık yönetimi, sanayi sorumluluğunu destekleyecek yasal düzenlemeler, iklim adaleti ve gençliğin karar alma süreçlerine katılımı üzerinden şekillendi. Türkiye’de iklim yasası ihtiyacı güçlü biçimde vurgulanırken; bu ihtiyaç, sivil toplum, akademi, sanayi ve gençlik perspektiflerinden çok boyutlu olarak ele alındı.
GÜS Modeli Hem Çevreyi Korur Hem de Ekonomiye Katkı Sağlar
Döngüsel ekonomide sürdürülebilir atık yönetiminin önemi üzerinde duran ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer “Atıkların değerlendirilmesi sonucu daha etkili ve verimli bir geri dönüşümü anlatan “üst dönüşüm” süreci, döngüsel ekonomi çemberinde son süreç olarak gözükse de aslında “sürdürülebilir üretim” aşamasında eko-tasarım ile en başta planlanmalı ve tasarlanmalıdır. Tüketim sonrası atıkların kaynağında ayrı toplandığı ve hammadde olarak değerlendirildiği döngüsel ekonomide, direksiyonda “üretici” oturduğu, finansman ve organizasyonda Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu modeli kullanıldığı takdirde, verimli ve sürdürülebilir bir sistem kurulabilmektedir” şeklinde konuştu.
Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: “İklim krizi ile mücadele için de bir araç olarak düşünülebilecek döngüsel ekonomide üreticiler Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu modeliyle sadece ürün satmaktan değil, ürünlerinin çevresel etkilerinden de sorumlu hale gelirler. Bu sistem, toplanan atıkların ikincil hammadde olarak yeniden değerlendirilmesini mümkün kılar. ÇEVKO Vakfı olarak, izlenebilir, doğrulanabilir ve şeffaf bir GÜS modelinin ülkemizde yeniden kurulması ve hayata geçirilmesinin önemini sürekli vurguluyoruz.”
İnsan Dışı Canlıların da Haklarını Tanımadan Sürdürülebilirlik Mümkün Değil
İklim krizinin temelinde insan merkezli üstünlük anlayışının yattığını vurgulayan İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Itır Erhart, “İnsan dışı canlıların ve doğanın kendi haklarını tanımadıkça, gerçek bir sürdürülebilirlikten söz edemeyiz. Türcülük, insanı diğer tüm canlılardan üstün gören bir ideoloji; doğanın ve hayvanların sistematik olarak sömürülmesine zemin hazırlıyor. Bugün büyükbaş hayvancılık gibi sektörler hem gezegene hem de hayvan refahına ciddi zararlar veriyor. İnsan refahını merkeze alarak doğayı göz ardı etmek, iklim krizinin tetikleyici unsurlarından biri haline geldi” dedi.
Prof. Dr. Itır Erhart, sözlerini şöyle sürdürdü: “İklim adaleti yalnızca insanlar için değil, tüm canlı yaşamı için düşünülmeli. İnsan merkezli etik anlayışı terk etmeden, gezegenin dengesini koruyamayız. Hayvan deneylerinin meşrulaştırılması, doğal afetlerde insan dışı kayıpların görmezden gelinmesi gibi konular da bu bakış açısının sonuçları. Gezegenin geleceği için yeni bir eşitlik ve hak anlayışına ihtiyacımız var.”
Ağır Sanayide Karbonsuzlaşma Gönüllülüğün Ötesine Geçmeli, Bağlayıcı Hedefler ve Regülasyonlarla Desteklenmeli
Sanayi sektörünün iklim değişikliği ile mücadelesinde gönüllülüğün ötesine geçilmesi gerekliliğine vurgu yapan Akçansa Sürdürülebilirlik Müdürü Erhan Çalışkan, “Sürekli iklim krizinden söz ederken, ülkemizde emisyonlarımızı artırmaya devam ediyorsak burada ciddi bir samimiyet sorunu vardır. Türkiye’de sanayi sektöründe sera gazı azaltımını zorunlu kılan bir yasal düzenleme bulunmuyor. Emisyon azaltımı halen gönüllü temelde yürütülüyor. Bu yaklaşım değişmeli; bağlayıcı hedefler ve güçlü regülasyonlarla desteklenmelidir” şeklinde konuştu.
Erhan Çalışkan, sözlerine şöyle devam etti: “Kasım 2023’te açıklanan uzun vadeli iklim stratejisinde çimento sektörü için 2040’a kadar %30, 2053’e kadar %93 emisyon azaltımı hedeflendi. Ancak bu hedeflere ulaşmak için iklim yasası ve emisyon ticaret sistemi gibi yapısal reformlar hayata geçirilmek zorunda. Sanayi sektörü olarak elimizi taşın altına koymak istiyoruz, ancak sistem düzeyinde bir dönüşüm olmadan bireysel çabalar yeterli olmayacak. İklim krizine karşı gerçekçi ve kararlı adımlar atılmalı.”
Akçansa’nın sanayide sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi alanlarında uzun yıllardır öncü bir rol üstlendiğini vurgulayan Çalışkan, alternatif yakıt kullanımı, kaynak verimliliği çalışmaları ve Marmara Adaları'nda gerçekleştirilen yapay resif projeleri gibi uygulamalardan örnekler sundu. Döngüsel ekonomiyi üretim süreçlerine entegre ettiklerini belirterek, sanayinin iklim krizine daha kararlı ve sistematik çözümlerle yanıt vermesi gerektiğini ifade etti.
Gençlik Mücadelesi: Geleceği Beklemiyoruz, Bugünü Değiştiriyoruz
Gençlerin iklim krizini yalnızca bir gelecek meselesi değil, bugünün acil bir sorunu olarak ele aldıklarını ifade eden İklim Öncüleri Kurucusu Melisa Akkuş ise, “Çocukluğumuzu bu mücadeleye verdik. Eğer bugün değişmezsek, yarını konuşmaya gerek kalmayacak. Yönetim masalarında gençlerin etkin ve eşit söz hakkı olması gerektiğine inanıyoruz. İklim kanunu sürecine gençlerin ve sivil toplumun aktif katılımı şart. Türkiye’de iklim yasasının gecikmesini endişeyle izliyoruz. İklim adaleti için sadece sözler değil, gerçek eylemler görmek istiyoruz. Sahada ve karar alma mekanizmalarında aktif olmak için kampanyalar yürütüyor, lobi çalışmaları yapıyoruz. Eğer geleceğimiz hakkında kararlar alınıyorsa, o masalarda bizim de olmamız gerekiyor. Değişimi beklemiyoruz; değişimin kendisi olmak için harekete geçiyoruz” dedi.
Önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklayacakları bir çağrı mektubuyla, gençlik meclisleri ve hak temelli sivil toplum kuruluşlarını iklim kanunu sürecine aktif katılmaya davet edeceklerini belirten Melisa Akkuş, gençliğin iklim mücadelesinde sahadaki varlığını daha da güçlendirmek istediklerini de vurguladı.
Gençlik, sanayi, akademi ve sivil toplumun farklı dillerle ama ortak bir kaygıyla buluştuğunu; iklim krizi ile mücadelede sadece teknik bilgi paylaşımında değil, anlatım biçiminde de dönüşümün gerekli olduğunu bir kez daha gözler önüne seren ÇEVKO Vakfı “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikte Son Gelişmeler” söyleşisi, bu konuda daha etkili yasal adımlar atılması için önemli bir çağrı olarak kayda geçti.
ÇEVKO Vakfı’nın Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle hazırladığı “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
“2024’te SICAKLIK ARTIŞINDA 1,5 DERECE EŞİĞİNE ULAŞILDI, HÂLÂ UMUT VAR MI?”
ÇEVKO Vakfı’nın düzenlediği çevrimiçi söyleşide, iklim krizinin geldiği kritik eşik ve sürdürülebilirlik uygulamaları ele alındı. Bilim insanlarından genç iklim elçilerine uzanan konuşmaların ortak noktası ise netti: “Sistemler kadar anlatım biçimleri de dönüşmeli.”
Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı’nın, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlediği çevrimiçi söyleşiler, 5inci yılında da devam ediyor. 2025 yılının ilk söyleşisi, “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler” başlığıyla düzenlendi ve gelinen son noktada küresel ısınmanın ulaştığı tehlikeli boyutlar masaya yatırıldı.
Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Üyesi, Ekonomi Yazarı Çetin Ünsalan’ın üstlendiği söyleşinin konuşmacıları, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, ETİ Gıda Çevre Mühendisi Ensar Sakarya, İstanbul Gelişim Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı, RTS Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Özlem Tuğçe Keleş ve Bahçeşehir Üniversitesi İklim Elçisi Kamil Koray Eryılmaz oldular. Söyleşinin ana ekseni, çevresel verilerin yanı sıra, iletişim yöntemleri üzerine kuruldu.
“1,5 derece eşiğine ulaşıldı, ama hala umut var”
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, 2024 yılı itibariyle dünya ortalama sıcaklık artışının 1,5°C’a ulaştığını belirterek, “İklim krizi, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorun. Paris İklim Anlaşması’nda, 1,5°C sıcaklık artışını aşmama hedefi vurgulanıyor, Dünya Meteoroloji Örgütü 2024 yılı verilerine göre dünya ortalama sıcaklığındaki artış 1,5°C dereceyi buldu. Ancak bir yıllık bir dönemde bu eşiğe ulaşmış olmamız, henüz tüm sürecin kaybedildiği ve durumun geri döndürülemez hale geldiği anlamını taşımıyor, yani hala umut var. Toplumsal farkındalığı arttırarak, bilimi, aklımızı ve vicdanımızı kullanarak, sorunun üstesinden gelebiliriz. Bu konuda hem iletişim ve farkındalık perspektifini, hem de sorumlu sanayi uygulamalarının güzel örneklerini konuşmacılarımızdan dinleyeceğiz. Bizlere umut ve moral veren ise, gençlerin bu konudaki bilinci ve girişkenliğidir.” dedi.
“İklim krizini anlatmak için dili değiştirmek zorundayız”
Dünya genelinde iklim değişikliği ile ilgili iletişimsizlik süreci yaşandığını ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Özlem Tuğçe Keleş, “İklim değişikliğinin hayatımızdaki etkilerini üç aşağı beş yukarı biliyoruz, farkındayız. Fakat bize o kadar uzak ifadelerle, uzak tanımlarla, uzak söylemlerle anlatılıyor ki, sonuçları doğrudan bizi etkilemeyecek bir şeymiş gibi konumlandırılıyor. Oysa bu, insanlık tarihiyle iç içe bir konu. Mısır’daki hiyerogliflere baktığınızda insanların sellerden nasıl etkilendiğini, nasıl kaçıp hayatta kalmaya çalıştıklarını, toprağa karşı verdikleri mücadeleyi resmettiklerini görürsünüz. Ya da Maya uygarlığının neden göç ettiğini anlamak istiyorsanız suyla olan ilişkisine bakarsınız. Tüm göç hikayeleri, suyu kaybetmeleri üzerine yazılmıştır. İklim değişikliği, bugün olduğu gibi tarih boyunca da göç etmemize ya da toplumsal kırılganlıkların artmasına neden olmuştur.” şeklinde konuştu.
İklim ve çevre problemleriyle ilgili çalışmalarda, iletişim ve haberleştirme dilinin, başlık ve kelime seçimlerinin önemine dikkat çeken Dr. Özlem Tuğçe Keleş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Elbette çevre bilimciler, fizikçiler ve iklim uzmanları önemli çalışmalar yapıyor, ama sayılarla toplum arasında bir bağ kuramadığımız sürece duyarlılığı kaybediyoruz. İklim değişikliği; evimizin önündeki ağaçla, musluktan akan suyla, tenceremize koyacağımız gıdayla doğrudan ilgili. Bu konuda yapılan haberler kaygı duymamıza sebep olsa da gördükten sonra unutuyoruz çünkü ertesi gün hayat yine devam etmek zorunda. İşte bu yüzden iletişim çerçevesini kurarken, insanlara korku yerine sorumluluk duygusu vererek, empati kurdurarak anlatmak gerekiyor. Avrupa Birliği’nin ya da Yale Üniversitesi’nin yaptığı gibi ‘senin de payın var, çözümde rolün olabilir’ diyebilen bir dil kurmalıyız. Türkiye gibi kırılgan grupların yoğun olduğu, iklim göçü riski taşıyan ülkelerde yerel anlatılar şart. Medya dilini değiştirmediğimiz sürece iletişim stratejileri işe yaramaz. Örneğin, “can kaybı yok” derken doğayı, ağacı, toprağı görmezden geliyoruz. Dijital platformlar, Antroposen sineması gibi yeni anlatımlar geliştiriyor ama yine de sorumluluğu hep başkalarına yüklüyoruz. Oysa İstanbul gibi şehirlerde bizlerin karbon ayak izi oldukça büyük. Hatta 1 dakikalık yapay zekâ kullanımı bir evin bir aylık elektrik tüketimine eşit olabilir. Ama bunu konuşmuyoruz. Haber dili, film dili, sosyal medya dili değişmeli. Daha sahici, empati kuran, insana dokunan bir iklim iletişimi şart. Çünkü iletişim, başkasının ayakkabısını giymeyi bilmektir; ama biz hâlâ hep kendi ayakkabımızla yürüyoruz.”
Sanayi ve Sürdürülebilirlik: Eti’nin Modeli
Söyleşinin sanayi boyutunda söz alan ETİ Gıda Çevre Mühendisi Ensar Sakarya, firmanın karbon ayak izini üç kapsamda ölçtüklerini paylaştı. ETİ Gıda bünyesindeki yenilenebilir enerji kullanımı ve 8.6 MW’lık çatı GES santrali hakkında da bilgiler verdi. ETİ Gıda’nın sadece üretim değil, atık yönetimi ve döngüsel ekonomi alanında da çeşitli uygulamaları hayata geçirdiğini anlatan Sakarya: “Sürdürülebilirlik bir sertifika işi değil, bir kültür meselesi, Yönetim Kurulu kadar mavi yakalı personelin de sürece dâhil olduğu bir model oluşturmaya çalışıyoruz.” dedi. ETİ’de sürdürülebilirliği, geleneksel marka sloganımızdan hareketle, gezegenimiz, insan, işimiz ve geleceğimiz için mutluluk bağlamında, Çevre, İnsan, Değer Zinciri, Yenilikçi Dönüşüm başlıkları ile ele alıyoruz.” dedi. Ensar Sakarya, ETİ Gıda hakkında bilgilerin yanı sıra, tüketici ve teknoloji trendleri üzerine bilgiler vererek başladığı konuşmasında, sürdürülebilirlik konusuna ve boyutlarına, ETİ bünyesinde sürdürülebilirliğin nasıl ele alındığına da değindi. Ensar Sakarya, ETİ’de yaşam ve çalışan mutluluğu, ETİ’de kariyer ve staj fırsatları konu başlıklarında da bilgiler aktardı.
Gençlerin sahada kurduğu yeni dil: “Etkinlik değil, etki”
Bahçeşehir Üniversitesi İklim Elçisi Kamil Koray Eryılmaz ise gençliğin sadece “iklim için kaygı duyan bir grup” değil, aynı zamanda çözüm üreten bir aktör olduğunu ifade etti. Azerbaycan’da düzenlenen COP Zirvesi’ne de katılan Eryılmaz, gençlik katılımının sembolik değil, yapıcı olduğunu vurgulayarak, “Gençler masa başında değil, sahada iş üretmek istiyor. Bu yüzden markaların sadece konuşması yetmiyor, etkinlik sonrası da bizimle temas kurmaları, süreçlere dahil etmeleri gerekiyor.” dedi.
Krizi Anlatmak için Krizin İçinden Konuşmak Gerek
Gençlik, sanayi, akademi ve sivil toplumun farklı dillerle ama ortak bir kaygıyla buluştuğunu; iklim krizi ile mücadelede sadece teknik bilgi paylaşımının değil, anlatım biçiminde dönüşümün de gerekli olduğunu bir kez daha gözler önüne seren ÇEVKO Vakfı “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikte Son Gelişmeler” söyleşisi, etkili bir iklim iletişimi için atılmış önemli adımlardan biri olarak kayda geçti.
ÇEVKO Vakfı’nın Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle hazırladığı “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=BcDru_oQAbA
Okullarda Atık Geri Dönüşümü Konulu Eğitim ve Farkındalık Çalışmaları
Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı, T.C. Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı okullarda atık geri dönüşümü konulu eğitim ve farkındalık çalışmaları gerçekleştirecek.
MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve ÇEVKO Vakfı arasında 3 yıl süre ile imzalanan iş birliği protokolü uyarınca, MEB’e bağlı ve bakanlık tarafından belirlenen okullarda, çevrenin korunması odağında öğrencilere ve öğretmenlere yönelik eğitim ve farkındalık çalışmaları gerçekleştirilecek. İş birliği kapsamında, geri dönüştürülebilir atıklar konusunda öğrencilerde ve öğretmenlerde farkındalık oluşturulmasına katkı sağlanması, geri dönüştürülebilir nitelikli atıkların ayrı biriktirilmesi ve toplanması süreçlerinin alt yapısının desteklenmesi amaçlanıyor.
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve ÇEVKO Vakfı Arasında İş Birliği Protokolüne, T.C. Millî Eğitim Bakanlığı adına Destek Hizmetleri Genel Müdürü Ömür Fatih Karakullukçu ve ÇEVKO Vakfı adında da Yürütme Kurulu Başkanı Çetin Yılmaz tarafından imza konuldu.
İmza töreninde konuşma yapan T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürü Ömür Fatih Karakullukçu, "Çevre bilincinin erken yaşlarda kazandırılması, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmemiz için hayati önem taşıyor. Bu doğrultuda okullarımızda hâli hazırda yürüttüğümüz çevre duyarlılığı ve geri dönüşüm alışkanlıklarını yaygınlaştırma çalışmalarımıza ÇEVKO Vakfı'nın sağlayacağı değerli katkılarla yeni bir boyut daha kazandırıyoruz. Bu anlamlı projede ÇEVKO Vakfı'nın yanımızda olmasından büyük memnuniyet duyuyoruz" dedi.
ÇEVKO Vakfı Yürütme Kurulu Başkanı Çetin Yılmaz ise "Millî Eğitim Bakanlığı ile hayata geçirdiğimiz bu değerli proje, çocuklarımızın çevre konusunda bilinçlenmesi ve sorumluluk sahibi olması açısından büyük önem taşıyor. Geri dönüşümün önemini uygulamalı eğitimlerle genç nesillere aktararak sürdürülebilir bir çevre için güçlü bir adım atıyoruz" şeklinde konuştu.
ÇEVKO Vakfı’ndan Protokol Kapsamında Eğitim, Destek ve Sponsorluk Çalışmaları
Protokol kapsamında ÇEVKO Vakfı, proje hedefleri doğrultusunda MEB ile koordineli olarak eğitim ve proje materyalleri hazırlayacak, çalıştaylar düzenleyecek ve üretim ile dağıtım planlamalarını gerçekleştirecek. Proje kapsamındaki öğretmen ve görevlilerin eğitim süreçlerini Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile iş birliği içinde organize edecek olan ÇEVKO, ayrıca proje faaliyetlerinin izleme ve değerlendirme çalışmalarını da yürütecek.
Öğrencilere doğru atık ayrıştırma yöntemlerini öğretmek amacıyla uygulamalı eğitimler düzenleyecek olan ÇEVKO Vakfı, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen okullarda “Atık Dönüşüm Atölyeleri” kuracak. Bunun yanı sıra ÇEVKO Vakfı, bu atölyelerin nasıl kullanılacağına dair öğretmenlere eğitimler de verecek.
Bakanlık tarafından belirlenen tüm okulları kapsayacak şekilde sponsorluk ve bağış çalışmaları da yürütecek olan ÇEVKO Vakfı, temin edilen finansal kaynaklarla atık kumbarası, eğitim kitleri ve konteyner gibi ihtiyaçları karşılayarak okullara ulaştıracak. ÇEVKO Vakfı ayrıca, projenin Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü onayı doğrultusunda yürütüldüğü illerde, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile iş birliği içinde çalışmalar gerçekleştirebilecek.