TSKB Ekonomik Araştırmalar, “TSKB Bakış” yayın serisine yeni bir rapor daha ekledi. Covid-19 salgını sonrası dönemde dijital teknolojilerin ekonomik faaliyetlerde yaratacağı dönüşümü ve yeşil ekonomiye geçişte oynayacağı rolü mercek altına alan “Dönüşümün Anahtarı: Dijitalleşme ve Yeşil Teknolojiler” başlıklı çalışma, detaylı bir analiz sunarken, dijital erişim eşitsizliğinin boyutunu ve çözüm önerilerini de ortaya koyuyor.

TSKB Ekonomik Araştırmalar, dijitalleşme ve yeşil ekonominin Covid-19 salgını sonrası dönemde ekonomik faaliyetleri nasıl ve ne şekilde dönüştüreceğine ilişkin raporunda geleceğe ışık tutuyor. Yeni döneme yönelik öngörülerin mercek altına alındığı çalışma, bu öngörüleri günümüze ve geleceğe dair çarpıcı analizlerle destekliyor. Cem Avcıoğlu tarafından kaleme alınan “Dönüşümün Anahtarı: Dijitalleşme ve Yeşil Teknolojiler” raporundan öne çıkan bazı bilgiler şöyle:

Sınır teknolojiler gelişmekte olan ülkeler lehine rekabet avantajı yaratabilir

Dijital ekonomi, hayatın hemen hemen her alanında biriken dijital verilerin toplanması, analiz edilmesi ve kullanılması ile evrimini sürdürüyor. Bu yetkinlikleri diğer çeşitli disiplinlerle birleştiren yeni dijital teknolojiler (sınır teknolojiler), gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat penceresi sunuyor. 2025 itibarıyla toplam 3,2 trilyon dolarlık bir pazar büyüklüğüne ulaşması beklenen ve nesnelerin interneti, yapay zekâ ve robot bilimi gibi alanları kapsayan bu teknolojilerin mevcut iş kollarına uygulanması, yeni ürün ve hizmetlerin keşfi yoluyla yakın gelecekte gelişmekte olan ülkeler lehine rekabet avantajı yaratma potansiyeline sahip. Öte yandan günümüzde sayıca çoğalıp, sofistike hale gelen siber saldırılar verinin bütünlük ve gizliliğini tehdit ederken, bireylerin, işletmelerin ve devletlerin dijital çağa adaptasyonuna ve operasyonlarına sekte vurabilecek bir nitelik taşıyor. 

Bilgi ve iletişim teknolojileri eğitimi, gelişmekte olan ülkeler için hayati rol oynayacak

Yeni dönemin farklı bir kalkınma politikasını zorunlu kıldığı belirtilen raporda fabrikalarda kullanılan endüstriyel robotların sayısının 2021 yılında yeni bir zirve seviyesine ulaştığı belirtiliyor. Endüstriyel robotların kullanımı henüz otomotiv ve elektronik gibi birkaç sektörle sınırlı durumda. Tekstil ve giyim gibi çoğu sektörde insan emeği halen teknik ve ekonomik olarak otomasyon seçeneğinin önünde konumlanıyor. Önümüzdeki on yılda ise ileri robotlar görece ucuzlaşırken bu robotların kabiliyet ve verimliliklerinin de önemli ölçüde artması bekleniyor. Bu da düşük emek maliyetini gözeterek üretim süreçlerinin çeşitli kısımlarını gelişmekte olan ülkelere taşıyan çokuluslu şirketlerin, otomasyonun yaygınlaşması ile birlikte gelişmiş ülkelere geri dönmesine yol açabilir. Bunun yanında yapay zekâ ve otomasyon gibi dijital teknolojiler, gelişmekte olan ülkeler için fırsatlar da barındırıyor. Bedensel işlerin yerini alan bu teknolojilerin, insanların görece avantaja sahip olduğu yeni istihdam alanları doğurması bekleniyor. Yeni üretim koşullarını gözeten, özellikle bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki yetenekleri artırıcı bir eğitim sisteminin inşası, gelişmekte olan ülkelerin orta gelir tuzağı ile olan mücadelesinde hayati rol oynayacak.

Dijital uçurum önemli bir mücadele alanı olarak öne çıkıyor

Dijital çağın getirdiği avantajlardan yararlanabilenler ve bunlara erişimi olmayanlar arasındaki eşitsizliği ifade eden “dijital uçurum” kavramı, çalışmada dijitalleşme konusunun en önemli gündem maddesi kabul ediliyor. Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında en büyük bölgesel dijital uçuruma sahip ülke olduğu vurgulanan raporda, eşitsizliğin cinsiyetler arasında da gözlemlendiği belirtiliyor. Buna göre, Türkiye’de internet kullanmayan veya bilgisayara sahip olmayan birey oranlarında en iyi ve en kötü bölgeler arasında 3 katı aşan farklar mevcut. Dijital beceriler açısından önemli bir gösterge olan bilgisayar kullanımı oranında ise çalışma yaşındaki erkek ve kadınlar arasındaki yaklaşık 16 yüzde puanlık farka işaret ediliyor. Bu veriler ışığında dijitalleşmenin ekonomik, sosyal ve çevresel faydalarının tam olarak elde edilebilmesinin becerilerin toplumun tamamına yayılabilmesine bağlı olduğu vurgulanıyor.

Dijital dönüşüme enerjide dönüşüm de eşlik etmeli

Çalışmanın diğer odak noktası, insan aktivitelerinin olumsuz çevresel etkilerini azaltan ya da tersine çeviren teknolojiler olarak ifade edilebilecek yeşil teknolojilerin iklim mücadelesinde oynayabileceği rol. Raporda tüm dünyada ekonomik aktivitenin merkezi konumunda bulunan kentlerin enerji tüketimi ve sera gazı emisyonlarında önemli bir paya sahip olduğu hatırlatılırken, 5G ve nesnelerin interneti gibi teknolojilere dayanan akıllı şehir çözümlerinin, ulaşım, su temini, atık ve ısıtma gibi birçok alanda iklim eylemine sunabileceği katkı ele alınıyor. Çalışmada yakın gelecekte veri merkezlerine, dijital hizmetlere ve bulut bilişim hizmetlerine olan talebin yükseleceğinin öngörüldüğü belirtilirken, dijital dönüşüme enerjide dönüşümün eşlik etmesi gerektiğinin altı çiziliyor. Zira nesnelerin interneti ve bulut bilişim gibi çok büyük miktarda veriye gereksinim duyan teknolojiler değer zincirinin tüm katmanlarına verimlilik katsalar da diğer yandan kendi enerji ihtiyaçları bulunuyor. Bu durum söz konusu teknolojilerin tesisinin mutlaka yenilenebilir enerji üretimi ve enerji verimliliği çalışmaları ile birlikte yürümesi gerektiği anlamına geliyor. Ayrıcadijital teknolojiler alanında ilerleme, Birleşmiş Milletler’in 2030 ajandasında yer alan bazı sürdürülebilir kalkınma amacına (SKA) da doğrudan hizmet ediyor.

“Dönüşümün Anahtarı: Dijitalleşme ve Yeşil Teknolojiler” raporunun tamamına linkten ulaşılabilir.